16 Eylül 2012 Pazar

Sanatsal Bakış Açısı


sanatsal bakış açısı;


İnsanı doğadaki diğer canlı türlerinden ayıran bir özelliğin de sanat eseri üretmesinin olduğu söylenir. Kuşkusuz insan yaşamı, salt fiziksel gereksinimlerin giderildiği ve çalışmayla geçen bir süreç olsaydı, ne kadar da kuru, yavan, tatsız ve içi boşalmış olurdu. Sinema, müzik, edebiyat, heykel, resim, tiyatro gibi sanat eserlerinden yoksun bir yaşamda insan ruhu aç kalmaz mıydı?
Sanat uygulayıcıları ve sanat bilimcilerince tanımlanmaya çalışılan sanat olgusu konusunda ilk tanımı getirenlerden Aristoteles’in sanatı taklit (mimesis) olarak nitelemesi, sanatı bir içe doğma, coşma, taşma, akıl ve mantığın baskısından uzaklaşma olarak belirlemiştir. Fransız heykel sanatçısı Rodin’e göre sanat, dünyayı anlamak ve anlatmak isteyen bir düşünce çabası olmuştur.
Romantik felsefe akımının önemli isimlerinden Schiller, modern insandaki bölünmüşlük ve yabancılaşmanın ilacının sanat olduğunu düşünmüştür. Başka bir deyişle, sanatı insanlık için ahenkli, organik bir birliğin yeniden ele geçirilmesinin aracı olarak görmüştür.
Freud’a göre erişkinin, yaşam karşısındaki tavrı, oyun keyfi, ya da başka bir tanıma göre gerçekliğin ötesine atılan bir adım, “ıstırabın kendisi değil ancak ıstırabın dramatik betimlemesidir”. Freud sanatı, haz duymak için türetilen bir güç olarak betimlemektedir. Ona göre çocukluk devresindeki oyunların bir devamı olmaktadır sanat.
Tolstoy, sanat olgusunu insanın her zaman duymuş olduğu bir duyguyu kendisinde canlandırdıktan sonra, bu duyguyu başkalarının da aynı şekilde duyabilmesi için, devinim, çizgi, renk, ses ya da sözcükler aracılığı ile onlara aktarması olarak yorumluyor.
Sanata ulaşmak, aynı zamanda toplum yapısını ve düşünce sistemini kavramaktan geçer. Doğayı ve tanrının yarattıklarını estetik bir bakışla algılayan doğu insanı için sanat, bireyin çevre ve tanrıyla iç içe yaşaması gerektiğini vurgular. Burada insan kendi bütünlüğüne eriştiği gibi, varoluş neşesini tatma diyebileceğimiz bir vukuf imkanını da yakalar. Doğrusu, insanın içinin neşeyle dolduğu yerde estetik tecrübe yaşanıyor demektir ve bu da, doğu sanatında bizi Tanrı’ya götüren sayısız yollardan biridir.
Farklı kültürlerde ve zamanlarda yaşayan bu kişilerin görüşleri sonucunda varabileceğimiz nokta “Sanat nedir?” sorusuna bugün bile ortak bir yanıt verilemiyor olmasıdır. Bunun nedenlerinden biri bilimden daha önce insanın yaşamında var olan sanatın tarihinin, insanlığın tarihiyle yan yana, iç içe ilerlemesi, gelişmesi, boyut ve görüntü değiştirmesi olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder